Mittwoch, 13. April 2011

Diş gülebilir ama kalp unutmaz! (*)

2001 yılında avukat Duncan Muhumuza Laki, diktatör İdi Amin’in adamları tarafından kaçırıldığına inandığı babasının akıbetini araştırmaya başladığında aslında fazla umutlu değildi. 

Uganda’daki Kinyankole inancına sahip yerlilerin temsilcilerinden biri olan Duncan’ın babası Eliphaz Laki, bir Eylül günü evinden ayrılmış ve kendisinden bir daha haber alınamamıştı. 30 yıla yakın bir süre önce yaşanan bu olaya ilişkin Duncan’ın elinde hiçbir ipucu, hiçbir tanık yoktu. 

Belki de onun dışında herkes unutmuştu Eliphaz Laki diye birinin bir zamanlar var olduğunu...
Eliphaz Laki, İdi Amin’in iktidarı ele geçirmesinin ardından direniş gruplarının içinde yer aldı. Günümüzde Uganda’nın Devlet Başkanı olan Yoveri Museveni’nin de aralarında bulunduğu yerli liderlerinin Tanzanya’ya kaçırılmasında bizzat rol oynadı. 

Kısa bir süre sonra tutuklandı Eliphaz Laki. Cezaevindeki görevi, işkencede öldürülen arkadaşlarının cesetlerini arabaya yükleyip, çekip götürmekti. Aylar boyunca sessiz sakin bu işi yaptı. Bir gün aniden serbest bırakıldı ve evine döndü. 

O da günlerinin sayılı olduğunu biliyordu. Eşine bir veda mektubu yazarak, onu ne kadar sevdiğini anlattı. 1972’nin Eylül ayında da kaybedildi. 
2001 yılında ülkesine dönen Duncan, ilk önce babasının kaybedildiği gün kullandığı aracın kayıtlarını araştırmaya başladı. Aracın olayın ardından Muhammed Anyule adlı biri üzerine kaydedildiğini gören Duncan, özel dedektifler tutarak onun peşine düştü. Şans eseri Anyule yaşıyordu.

Anyule, Eliphaz Laki’yi öldüren 3 kişilik timin içinde olduğunu kabul etti. Kendilerine Laki’nin infaz emrini veren kişinin de Albay Yusuf Gowon olduğunu söyledi. Bu isim, soruşturmayı yürüten savcılar için son derece çarpıcıydı. Zira Yusuf Gowon daha sonra Amin iktidarı altında Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükselmişti. Sonra soruşturma kapsamında Anyule, Gowon ve Nursur Gille adlı bir asker tutuklandı. Yargılamanın sonunda da tümü zaman aşımı nedeniye serbest bırakıldı. O dönem Uganda’da bulunan New York Times muhabiri Andrew Rice tüm dava sürecini ve öncesini “Teeth may smile but heart does not forget – Diş Gülebilir Ama Kalp Unutmaz” adlı kitabında toplamış. Kitap inanılmaz sürükleyici bir dille kaleme alınmış ve Türkiye’de yaşananlarla paralellik kurulabilecek birçok nokta içeriyor. 

***

Kalp unutmaz ya...
Ben de hiç unutmuyorum o günü. Edirne – Uzunköprü’deydik. Çocuktum daha. 1988 Eylül’üydü. Annem Zazakî ağıtlar yakıyordu. 
Aydın Cezaevi’nde Hüseyin Hüsnü Eroğlu ve Mehmet Yalçınkaya’nın mide kanaması sonucu öldüğü haberini geçiyordu ajanslar. 
Hüseyin Hüsnü Eroğlu yakınımızdı. Tek tip elbise uygulamasına karşı gerçekleştirilen açlık grevinin 29. gününde kolunu kaldıracak takati yokken, askerler onu kalas ve dipçiklerle döve döve öldürdü. 

Tek bir kişi bile yargılanmadı bu cinayet yüzünden. “İşkence izi yok” denildi. “Her ikisi de hastaydı, tedavi kabul etmediler ve mide kanamasından öldüler” denildi. 
Hatta dönemin Başbakanı Turgut Özal dahi, “tedavi kabul etmezlerse, sonları böyle olur” şeklinde demeçler bile vermişti. 
Özal da sonra badem gözlü oldu, bu fasıla da unutuldu, gitti. 

***

Şu bir gerçek ki, Türkiye’de işler Uganda’dakinden çok daha karmaşık bir şekilde yürüyor. 
Türkiye, bırakalım geçmişte işlenen suçların sorumlularını ciddiyetle aramayı, cumhuriyet tarihinde işlediği suçlar nedeniyle yargılanan ve mahkum edilen suçlulara bizzat sahip çıkıyor. 
Bakınız: Van Özalp’taki Mustafa Muğlalı Kışlası. 
1943 yılında 33 Kürt kaçakçıyı kurşuna dizen, Türk mahkemeleri tarafından suçu sabit görülerek idama mahkum edilen ve daha sonra cezaevinde ölen Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adının verildiği kışla yani. Açıklaması zor.

***

Dünyada darbe gören, baskıcı rejimlerle yönetilmiş tek ülke Türkiye değil. Ama Türkiye’yi onlardan ayıran önemli bir nokta var. 
Uganda’da ya da Şili’de ya da Guatemala’da ya da Güney Afrika’da geçmişin suçları o dönemin iktidarlarıyla ifade edilir. Uganda’da İdi Amin’dir. Şili’de Augusto Pinochet. Güney Afrika’da Apartheid rejimi... 
Türkiye’de ise kirli uygulamalar ve baskı politikaları, bir devlet siyaseti olarak yürütülmüştür ve yürütülmektedir. Kimin iktidarda olduğuyla kimin Çankaya’da oturduğuyla pek bir ilgisi yoktur. 
O yüzden sorumlular açığa çıkmıyor, o yüzden herkes sessizliğini koruyor, o yüzden mahkemeler harekete geçmiyor. 
Ve bir kesime de geçmişin acılarıyla yaşamak kalıyor. 
Çünkü kalp unutmuyor. 

(*) Bir Kinyankole atasözü 



13 Kasım 2010'da Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınlanmıştır)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen