Samstag, 14. Januar 2012

Nazım Hikmet ve Kürtler

Nazım Hikmet’in Kürtlere, Kürt sorununa, Kürtlerin ayaklanmalarının katliamlarla bastırılmasına karşı sessizliği her zaman tartışma konusu olagelmiştir. Türkçe’nin en büyük şairi, modern Türkiye tarihinin en etkili komünist figürlerinden biri olan Nazım’ın eserleriyle sabit enternasyonalist duyarlılığı neden Kürtler söz konusu olduğunda adeta bir duvar kesilmiş, ünlü şair Kürt katliamlarına karşı sırtını nasıl olup da dönebilmiştir?
Sol cepheyi, Nazım’ı sevenleri çok kızdıran bir tartışmadır bu. Çokça rastlamışızdır Nazım’ın insan sevgisini anlatıp Kürt meselesine karşı duyarsızlığının söz konusu olmadığını ifade edenlere. Nazım’ı eleştiren Kürtler çarçabuk olaya milliyetçi bir perspektiften bakmakla itham edilirler. Lakin nedense kimse “sarı nehre doğru akan ordunun” içindeki Nazım’ın, içinin daussılası Madrid kapısındaki nöbetçinin güzel gözlerindeki Nazım’ın yüzünü neden Kürtlere dönmediğini açıklayamaz. Nazım’ın kalbi dünyanın değişik yerlerinde mücadele veren halklar için atmıştır da yanıbaşındaki Kürtler için atmamış mıdır?

Samstag, 7. Januar 2012

Bülent Ersoy’un devrimcilerle dansı

Bülent Ersoy hanımefendi Deniz Gezmiş’le ilgili bir anısını anlatınca sol cenah birbirine girdi. Öyle ki şimdilerde soldaki popüler ayrım homofobik olanlar ve olmayanlar şeklinde. 
Neyse ki bu tartışmaların önemli bir kısmı iş sıkıya geldiği zaman direksiyonu hemen Kemalizme kıran yaşı geçmiş solcular arasında geçiyor. Yeni neslin pek böyle dertleri yok. 
Deniz Gezmiş’le tanışma meselesi Bülent Ersoy’un devrimcilerle ilk karşı karşıya gelişi değil. 
Rivayete göre meşhur Marmaris meselesinden sonra içeri tıkılan Bülent Ersoy Buca Cezaevine getirilip özel bir koğuşa konur. Ersoy buradaki kısa tutukluluk sürecinde dışarından bir dolu özel yiyecek içecek getirir tabii. Bu sırada diğer koğuşlara ikramdan da geri durmaz. 
Devrimci tutsakların bulunduğu koğuşlar konuyla ilgili toplanırlar tabii. Tartışmalar sonucunda „halkın değerlerine uymayan bir kişinin“ ikramını kabul etmeme kararı alırlar. Böylece Bülent Ersoy’un baklavaları geri gönderilir. 
Bu olayı Buca Cezaevinde o dönemde kalan bir arkadaşımız anlatmıştı. Bizim cenahtaki sohbetlerde de sık sık tekrarlanıp durulur. 
Aynı yıllarda Paşakapısı Cezaevinde ise ülkücüler üç hükümlüyü eşcinsel oldukları için döve döve öldürmüşlerdi. Bu herhalde Türkiye’de bir eşcinsel ya da transseksüelin yaşadığı dışlanmanın boyutlarını daha net ortaya koyan bir örnek.