Mittwoch, 13. April 2011

Şehvetlu padişahum ‘Kurdistan’ demez niçun?


İzlemiyorum diyip izleyenlerden değilim çok şükür. Tankut Sıkıcan rahatsızı yüzünden ‘’Şen Yuva” izlerdim, reytingi düşük diye önce kanal değiştirdi sonra bitti. Dizinin oyuncularının hemen hemen hepsinin biraz fazla kilolu olmasını çok sempatik bulduğum için ‘’Papatyam” da izlerim bazen.

Bir de Hisarbuselik vardı eskiden, onüç bölümde bitti. Fırıncı Arif’in ‘’Hayatla imtihan olmamış sevda sevda değil, hayaldir” dediği sahne hala hatırımdadır.

Herhalde bir ay oldu bu Muhteşem Yüzyıl adlı dizi memleketin gündemine gireli. Bendeniz her türlü kof muhafazakar hassasiyetle oynanmasını sevdiğim için dizinin yarattığı tartışmaların hoşuma gittiğini söylemeliyim.

Bu hafta dizi tartışmaları farklı bir mecraya taşındı. Son yayınlanan bölümde Kanuni’nin Fransa Kralı Francois’e gönderdiği mektuptaki ‘’Kürdistan” kelimesi sansürlendi diye kıyamet kopuyor. Eee memlekette hukuk, nizam var, Terörle Mücadele Kanunu var, Kanuni de olsan kar etmez; cihan padişahı da olsan fark etmez, ağzından çıkanı dört yüz yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına uyarlarlar.

Irakeyn, Nahçıvan ve Tebriz seferlerinde Kanuni’nin ordusunun yarıdan fazlası Kürdistan vilayetinden toplanan askerlerden oluşmuş olsa da söyletmezler işte. Tuhaf.

Hani o dönemde Kürt aşiretlerinin çok önemli bir bölümünün Osmanlıyla ittifak halinde olduğunu, Yavuz Sultan Selim’in Türkmen Alevilerini kılıçtan geçirmesinin ardından Kürdistan’ın neredeyse tamamen Kürtleştiğini, bu durumun Kanuni döneminde kurulan ittifaklarla daha da pekiştiğini yazsak çok mu abes olur? İşine gelen tabii Şerefhan’ın nasıl Safevilerin tarafına geçtiğini, Fil Yakub Paşa’nın 10 bin kişilik ordusuyla Bitlis üzerine yürüyüp onu nasıl katlettiğini falan yazar. Fil Yakub’un ordusunun kimlerden oluştuğunu da es geçerler.

Ve Kanuni’nin tüm şark seferlerinde ana karargahının Diyarbekir olduğunu da.

Velhasıl bunlar karışık işler. Kanuni’nin fermanının sansürlenmesi ise komik. Padişahın harem hayatını didikleyip, magazin edecek kadar cesaretleri var ama işte tarihin en ünlü belgelerinden birinde yazdığı ‘’Kürdistan” kelimesine tahammülleri yok. Padişahın şehvetinin reytingi var ama Kürdistan’ın yok işte.

Dizinin en çok eleştiri aldığı nokta Kanuni’nin cinselliğinin ekrana yansıtılması. Bu da eksik anlatılmış anladığım kadarıyla. 1521’de İstanbul’daki Venedik elçisi olan Minio, Kanuni’nin kadın cariyelerin bulunduğu sarayı sık sık ziyaret ettiğini yazar ondan ‘’şehvetli” diye bahseder. Bu dönem Kanuni’nin ilk çocuğu olan Mehmed’in doğumundan hemen sonraya denk gelir. Mehmed’in anası da Hürrem’dir. Bu da benim bir katkım olsun.

Harem demişken bu kavramın yanlış kullanımına da dikkat çekmek istiyorum. Harem daha ziyade ‘’kutsal, dokunulmaz” anlamındadır ve cinsellikle, içi kadın cariyelerle dolu bir odayla çok fazla alakası yoktur.

Misal Osmanlı padişahlarının kullandığı ünvanlardan biri ‘’hadım-ül haremeyn ül-şerifeyn”di. Yani ‘’kutsal iki mabedin hizmetçisi”. Kutsal iki mabedden kasıt Mekke ve Medine şehirleridir. Bugün bu ünvan Suudi Arabistan kralları tarafından da kullanılır.

Yine Osmanlı sarayının sadece erkeklerin girebildiği iç kısmına da ‘’harem-i hümayun” deniyordu.
Örnekler daha da çoğaltılabilir, Kudüs’teki Harem-i Şerif gibi.

Osmanlı sarayındaki padişah haremi de padişahın devlet işleri dışındaki tüm günlük yaşamının geçtiği alandı. Bu alanın mahremiyetine çok dikkat edilirdi. Sıkı harem kuralarını bozanların cezası da ölümdü.

Nihayetinde 400 yıl sonra haremde neler olup bittiği gündemimize taşındı. Bugün bunu didiklemenin cezası yok, ‘’Kürdistan” demenin var işte.

(29 Ocak 2011 tarihinde Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınlanmıştır)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen