Samstag, 3. Dezember 2011

1916 Diyarbakır tehciri

İttihat Terakki döneminde hükümete sadık olmayanlara “sadakati meşkuk” (sadakati şüpheli) denilirdi.
1916’a yılına gelinirken İttihat Terakki’nin önde gelen kadroları Anadolu’nun tamamen Türkleştirilmesi için detaylı bir plan üzerinde çalışıyordu. Bu planın Kürt ayağı merkezi otoritenin etkinliğinin arttırılması için önce aşiretlerin dağıtılması ardından da Batıya yerleştirilecek Kürtlerin asimile edilmesini öngörüyordu. Talat Paşa hükümeti imparatorluk topraklarında Ermeni soykırımı devam ederken 1916’da “sadakati meşkuk” Kürtlerin tehciri için düğmeye bastı.
1916 yılının henüz başlarında bu kapsamda Konya, Kastamonu, Ankara, Sivas, Adana, Aydın, Trabzon, Kayser, Canik, Eskişehir, Karahisar ve Niğde’deki yerel idareler çekilen şifreli telgraflarla uyarılmış ve Kürt mültecilerin yerleştirilmesi için hazırlık yapılması istenmişti.


Talat Paşa 2 Mayıs’ta Diyarbakır’a çektiği telgrafta ise Kürtlerin batı illerine tehcir edilmesi gerektiğinin altını çizerek Der Zor ve ya Urfa gibi bölgelere sevkleri durumunda Kürt aşiretlerinin ya Araplaşacağı ya da kendi kimliklerini koruyacaklarını ifade etmişti. Talat Paşa mümkün olduğunda çok Kürt’ü Türkleştirmek istiyordu.
***
İskan-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti tarafından hazırlanan plan Mayıs ayı sonunda yürürlüğe konuldu. İlk etapta devlete sadık olarak nitelendirilen Kürtler boşaltılan Ermeni köylerine yerleştirildi. Diyarbakır’dan tehcire tabii tutulan ilk gruplar Mardin, Midyat ve Derik’e gönderildi.
Daha sonra “sadakati meşkuk” Kürtlere geçildi. Bitlis’ten Van’dan, Siirt’ten kafileler halinde tehcir edilen Kürtler önce Diyabakır’a getiriliyor oradan da batı illerine gönderiliyordu. Yaşar Kemal’in anne ve babası önce Van’dan Diyabakır’a getirilmiş sonra da Adana’ya tehcir edilmişti. Cigerxwin da bu tehcirin kurbanlarından biriydi.
***
Bu tehcir sırasında Kürt kafileleri yüzlerce kilometre yol yürütülüyor ve hiçbir yerde uzun süre konaklamalarına izin verilmiyordu. Bazı kaynaklara göre tehcir sırasındaki bu yolculuklar adeta “ölüm yürüyüşleri”ydi.
Celadet Ali Bedirhan bir anısını aktarırken yola çıktığında 787 kişi olan bir kafile yolculuğun sonunda sadece 23 kişi kaldığını söyleyecekti.  
***
1916 yılının Mayıs ayından Ekim ayına kadar Diyarbakır, Bitlis ve Van’dan toplam 200 bin Kürt tehcir edilmişti. 17 Ekim tarihinde 15 bin Kürt’ün Konya’ya gönderilmesi talimatı yayınlandı. Kasım 1916’da 800 Kürt Palu’dan Siverek’e getirildi.
15 Temmuz 1917’de ise 40 bin Kürt Konya ve Antalya’ya sürgün edildi.
Tehcir sırasında aşiretlerin önde gelenleri, din adamları, ağalar ayrıştırılarak başka bölgelere sürgün ediliyordu. Ağalar ve din adamlarının en çok sürgün edildikleri bölge Konya’ydı.
***
Kürtlerin tehcirinin yanı sıra İttihat Terakki idaresi Balkanlardaki savaşlar sonucunda göç eden Boşnak ve Arnavut Müslümanlar ve Bulgar Türklerini Kürt bölgelerine yerleştiriyordu. Başlıca yerleşim bölgeleri Diyarbakır çevresindeki Süryani ve Ermeni köyleriydi.
O dönemde Diyarbakır’a yerleştirilen Boşnak ve Arnavut Müslümanlar ve Bulgar Türklerinin sayıları konusunda net bir bilgi bulunmamakta. Bazı kaynaklar bu rakamın 30 bini aştığını ifade ediyor.
Bugün az sayıdaki muhacir köylerindeki Kürt olmayan nüfus hala kimliklerini korurken büyük bir çoğunluğu ise Kürtleşerek toplum içinde eriyip gitti.
***
Batıya sürülen Kürtler de hemen hemen aynı akıbete uğradı. Özellikle Sinop, Kastamonu, Çorum, Çankırı gibi iller tehcirin merkeziydi. Tehcir edilen Kürt aşiretlerin bir bölümü varlıklarını korudu ancak çok büyük bir bölümü ise Batıdaki topluluklar arasında eridi.
İttihat ve Terakki’nin Kürtler üzerindeki tehcir planı nihayete ulaşmadan Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisiyle başarısızlıkla sonuçlandı.

(03 Aralık 2011 - Yeni Özgür Politika)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen