Samstag, 17. Dezember 2011

Tarihi tarihçilere bırakmanın hafifliği

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun hemen ardından Ankara’da İttihat Terakki döneminin simgelerinden Türk Ocakları Derneği’nin merkez binasını dikmek için bir arsa aranıyordu. Türk yetkililer bunun için Ulus’taki Ermeni mezarlığını gözüne kestirmişti. Bu mezarlık soykırımın ardından kilise arazisi sayıldığı için toptan Evkaf Müdürlüğüne devredilmişti. 1927’de hükümet bu mezarlık arazisini Evkaf’tan satın aldı ve imara açtı. Üzerine de Türklüğü, Türklük bilincini yayma vazifesini bayrak edinmiş Türk Ocakları Derneği’nin  merkezi yapıldı. Bugün bu bina Türkocağı Resim Heykel Müzesi olarak hizmet veriyor. 
Ermeni ölülerinin üzerine Türklüğün inşası...
Bu binanın inşasını Mustafa Kemal onaylamış hatta projeyi suluboya bir resim üzerinden bizzat seçmiştir. Mustafa Kemal inşaat sürerken birçok kez Ulus’a gelerek denetimlerde bulunmuş ve inşa sırasında çalışacak ustaların özellikle Türk olmalarını istemiştir. Aklından ne geçiyordur bilinmez.
Cumhuriyetin ilk döneminde sayısız Ermeni mezarlığının üzerine kamu binaları, askeri tesisler yapıldı. Özellikle 1930’lu yıllarda İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük merkezlerdeki Ermeni mezarlarının büyük bir kısmı planlı bir şekilde ortadan kaldırıldı.

Ermeni mezarlarının tahribatı bunlarla da sınırlı değildi. 1915’in ardından Ermeni mezarlarının büyük bir bölümü mezar soyguncuları tarafından yağmalandı. Halk arasında soykırımdan kaçan Ermenilerin altınlarını mezarlıklara sakladığı ya da ölenlerle beraber kıymetli eşyaları gömüldüğü yönündeki söylentilerle yağmacılar binlerce yıldan beri Anadolu’da yaşayan bir halkın son izlerini de tahrip etti.
Bunlar bu topraklarda Ermeni ölülerinin çektikleri. Dirilerinin neler çektiğini artık varın siz tasavvur edin.
Şimdilerde Fransa’da Ermeni soykırımı inkar edenlere hapis ve para cezası getiren düzenlemenin gündemde olması nedeniyle bir kez daha Türk yetkilileri teyakkuz halinde. Hepsi bir ağızdan yeniden onyıllardır ezberlediğimiz “tarihi tarihçilere bırakalım” sözlerini söylüyor.
Türkiye ele alındığında, Ermeni Soykırımını tarihin çöp sepetine atmak, siyasi sorumluluk söz konusu olduğu zaman da topu taca atmaktan daha ileri hiçbir yaklaşım bugüne kadar söz konusu olmamıştır.
Türkiye ve Profesör Bernard Lewis dışında neredeyse tüm dünyanın kabul ettiği bir tarihsel gerçeğin itirafını zorlaştıran, yükü tarihçilerin sırtına atmaktan vazgeçip siyasal sorumluluğu üstlenmekten geri durulması utanılması gereken bir durumdur.
Ermeni Soykırımı modern dünya tarihinde o döneme kadar görülmemiş bir vahşilikle gerçekleştirilmiş bir insanlık suçudur. Bu suç üstlenilmesi son derece zor bir sorumluluğu Türkiye’nin önüne koyuyor.
Topu tarihçilere atmanın yaratığı rahatlık da bundandır. Ortada büyük bir suç olduğunu Türk hükümeti de açık bir şekilde bildiğinden Ermeni Soykırımının, Kızılderililerin öldürülmesi, yerli Mayaların katledilmesi gibi “sadece” bir tarihsel gerçek olması için çaba sarf ediyor.
Bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bilerek inkarda ısrar ediyor.
Bu inkar Ermeni Soykırımını Türkiye’nin sırtında sürekli bir kambur olarak taşımasına neden olacak. Ta ki medeni bir ülke gibi dik durup tarihsel gerçeklerin siyasi sorumluluğuyla yüzleşileceği güne kadar.



(17 Aralık 2011 - Yeni Özgür Politika)

1 Kommentar:

  1. tehcir sırasında tunceli, diyarbakır ve erzurum-erzincan bölgelerinde yağmacı kürtlerin kestiği binlerce ermeniden ve yine aynı bölgelerde ermenilerin boşalttığı toprakları istila eden kürtlerden ne hikmetse hiç bahsetmemişsin!bu konuyu yanlışlıkla gözden kaçırdığını varsayıyorum.ortada bir soykırım varsa bunu yapan yağmacı kürtlerdir.

    AntwortenLöschen