Mittwoch, 13. April 2011

CHP'nin Nazi geçmişi


İkinci Dünya Savaşının ilk dönemleri. Finlandiya bataklıklarında Gustaf Emil Mannerheim'in komutasındaki Fin ordusu kendisinin üç katı büyüklüğündeki Sovyet ordusuna karşı savaşıyor. Fin ordusunun pek fazla işe yaramayan 32 tankına karşı Sovyetler 3 bini aşkın tankla ülkeyi işgal peşinde. Fin ordusu kağıt üzerinde öyle acınacak durumda. Fin askerlerinin çoğu temel donanımlardan yoksun.

Dev Sovyet ordusuna karşı Fin ordusu gerilla taktiklerine başvuruyor. Rus mevzilerine sızarak yaptıkları saldırılarda yokluğunu en çok hissettiği donanım tabii ki el bombaları.

Sovyet-Fin savaşından altı ay önce sona eren İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerin elindeki T-26 tanklarına karşı Franco birlikleri son derece etkili bir silah geliştirmişti. Bu silah ağzına bir çaput sıkıştırılmış içi benzin dolu bir cam şişeden ibaretti. Çaput ateşlenip tankın paletlerine atıldığı zaman, kauçuk olan T-26 paletleri işlemez hale geliyordu.

Bu basit silahı el bombaları olmayan Fin askerleri de Sovyet ordusuna karşı kullandı. Ve Sovyet ordusuna Finlandiya'ya saldırı emrini veren dönemin Sovyetler Birliği Başbakanı (Sovyetçe Halk Komiserleri Konseyinin Başkanı) Vaclashev Molotov'a atfen, “Molotov Kokteyli” adını verdi. Bir nevi Finlilerin Molotov'a ikramı.

Molotov kokteylini son derece etkili olarak kullanan Fin ordusu Sovyet ordusunu geri püskürtmeyi başardı ve 30 Kasım 1939'da başlayan savaş 1940 yılının Mart ayında barış anlaşmasıyla sona erdi.

Vaclashev Molotov 1941 yılına kadar Sovyetler Birliği'nin Başbakanlığını yürüttü. Aynı zamanda ülkenin Dışişleri Bakanıydı. Josef Stalin'in en güvendiği adamlarından biri olan Molotov, Sovyetlerin savaş dönemindeki diplomasisinin beyniydi.

Molotov'un uzun kariyeri boyunca sinirlerini en çok bozan meslektaşı Türkiye Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'ydu. Hani şu Fenerbahçe futbol takımının stadyumuna adını veren CHP'nin has adamı Şükrü Saraçoğlu.

İkisinin ortak noktası Naziler ile oturup kalkmışlıklarının çok olması. İkisini ayıran nokta ise birinin Nazilerin can düşmanı haline gelmesi, diğerininse Nazi Almanyasının teslim olmasının ardından koltuğundan olması.

Ne zaman CHP demokrasiden, insan haklarından, halkçılıktan bahsetse aklıma ne hikmetse Şükrü Saraçoğlu gelir. Ve onun dünya demokrasi tarihine kazandırdığı “açık oy gizli sayım” ilkesi.

1942'de Başbakanlığa getirilen Şükrü Saraçoğlu'nun yaptığı ilk iş onyıllardır Türkiye'de süren CHP sultasını bir seçimle halka onaylatarak meşruiyetini pekiştirmekti. Ama hiç şüphesiz devlet idaresi “cahil” halkın tercihlerine bırakılamayacak kadar ciddi bir işti. Bu nedenle Saraçoğlu hazırladığı seçim kanununa “açık oy, gizli sayım” ilkesini koydurttu. Yani her seçmenin hangi partiye oy verdiği görülebilecek, oyların sayımı ise gizli yapılacaktı. 1946'da yapılan seçimlerde gizli sayımı yapan CHP seçimleri kazandığını duyurdu. 1946 seçimleri CHP'nin tek başına iktidar olarak kazandığı son seçimdi. (Bu büyük zaferi benim ailemde sadece anneannem hatırlıyor)

Bir Nazi Almanya'sı hayranı olan Saraçoğlu'nun ırkçı Varlık Vergisi kanunu başka bir hikayedir zaten. Bu yasaya göre Türkiye'de yaşayan Müslümanlar kazançlarının sekizde birini, dönmeler (yani sonradan Müslüman olanlar) dörtte birini, gayrımüslimler ise yarısını vergi olarak vermekle yükümlüydü. Saraçoğlu bu yasayı uygularken hangi ülkeyi model almıştı dersiniz? Tahmin etmek zor değil herhalde: Nazi Almanya'sı...

Saraçoğlu'nun Molotov'un sinirlerini bozan özelliği de Nazi hayranlığıydı işte. Saraçoğlu döneminde İngiltere ve Sovyetlerin tüm baskılarına rağmen Türkiye, Almanya'ya çeliğin hammaddesi olan krom satışını durdurmadı. Alman silah sanayisi için hayati önemde olan krom ihtiyacının büyük bölümü Türkiye'den sağlanıyordu. Bu şekilde üretilen silahlarla neler yapıldığını anlatmama gerek yok herhalde.

Bununla da kalınmadı. Kafkaslar ve Kırım'da Sovyet ordularına karşı savaşan Nazi ordularını gözlemlemek üzere Türk subayları gönderildi. Bu subaylar Nazi harekatlarına “gözlemci” sıfatıyla katıldı.

Ha bir de aynı dönemde Turancıların Sovyet ordularına karşı Nazi saflarında yer aldığını ve Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan ve diğer Türki cumhuriyetlerden askerler toplanarak Alman üniformasıyla savaştırıldıklarını da unutmadan ekleyelim. Acaba Türk subaylarıyla Turancı bölüklerin aynı dönemde aynı cephede olmaları bir tesadüf müydü?

Bu dönemde memleketin başında “Milli Şef” CHP'nin iftihar kaynağı İsmet İnönü vardı. İnönü Saraçoğlu'nun bu faaliyetlerine karşı ne yapıyordu peki. Herhalde duymamazlıktan geliyordu. Yoksa onaylıyor muydu?

Savaşın sonunda Nazi Almanya'sının yenilmesinin ardından Saraçoğlu Başbakanlıktan ayrıldı ve 1950'de milletvekili seçilemeyince siyasetten çekildi, 1953 yılında da öldü. Geride utançla anılacak bir miras bırakarak.

Bizim memleketinin şimdiki “solcusunun” geçmişi de böyledir. Bununla hesaplaşmadan kitleleri sokağa döküp, iktidarı sallayıp “devrim” yapmak mı? Geçiniz bu bahsi efendiler, geçiniz.

(04 Şubat 2011 tarihinde ANF'de yayınlanmıştır)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen