Samstag, 29. Oktober 2011

Dünyanın politize edilen ilk depremi



Her ne kadar bir ırkın başka bir ırktan üstünlüğünü, bir milletin başka milletler üzerindeki egemenliğini savunmanın akla mantığa sığan hiçbir yönünü bulamasam da bu milliyetçilerin kafasının çalışmadığı anlamına gelmez.
İnsanın kafasının çalışmaması, ebleklik durumu siyasal tercihlerden, eğilimlerden bağımsız bir durumdur. Milliyetçilikle de direkt bir bağı falan yoktur.
Misal Seyit Rıza 1937’de Erzincan’da yakalanıp beddua etti diye 1939 depreminin olduğunu söyleyen Kürtler de vardır.
Şimdi 24 askerin öldürülmesinin ardından Van depremini „ilahi adalet” diye sevinen, „sırada Hakkari, Şırnak var” diye höykürenlerin var olduğu gibi. Aradaki fark ise şudur: Bu türler Kürtler arasında parmakla gösterilip dalga geçilirken Türkiye tarafında ise sabah kuşağında milyonlarca insana seslenen programlar yapıp kamuoyunu yönlendiriyor. Medyada köşeleri, partilerde sandalyeleri var.
***
Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da aşağı yukarı bu takımın ağzından konuşarak „Polis taşlamak, asker taşlamak, molotof atmak, sağı solu yakıp yıkmak için anında organize olanlar, bakıyorsunuz, afet anında ortalıkta yoklar” diye bir açıklama yaptı.
Aynı şeyi tersinden de söyleyebilirsiniz.
20 tane genç sokağa çıkıp gösteri yaptığı zaman tüm kolluk kuvvetleriyle organize olan devlet nerede?
Ya da kırsal alandaki bir çatışmanın hemen ardından saatler içinde onbinlerce askeri organize eden devlet nerede?
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Çoğaltıldıkça bir faydası da olmaz. Aksine can acıtır, öfke biletir.
***
Dünyanın ilk politize edilmiş depremiyle karşı karşıyayız. O kadar politize olmuş ki deprem sırasında ihmal sonucu hayatını kaybeden bir çocuğun hesabını dahi sormayalım isteniyor. Taha Akyol depremin sembol ismi olan Yunus’un nasıl öldüğüne ilişkin Özgür Gündem gazetesinin haberini eleştirmiş. Akyol kendince Yunus’un ölümünü mazur göstermeye çalışmış.
Yunus Erciş’te enkaz altından çıkarıldıkten sonra iç kanaması varken ambülansla karayoluyla Erzurum’a gönderilmek istenirken yolda öldü. Erdoğan sürekli ambülans helikopterimiz var diye böbürlenip duruyor. Tüm gelişmiş ülkelerde gece uçabilen ambülans helikopterler var. Türkiye ambülans helikopterleri son dönemde aldığına göre bunların gece çalışmadığı bilgisinin bir dezinformasyon olma olasılığı oldukça yüksek. 
Hadi diyelim çalışmıyor, depremden en çok zarar gören Erciş’te o saate kadar uzman doktorların görev yaptığı bir sahra hastanesinin kurulmamasına ne demeli? Onu da geçelim „Van’a gönderilseydi kavga çıkardı” diyen Akyol’a bir soru: Ölümcül bir hastaya dünyanın her yerinde ameliyat önceliği verilirken Türkiye’de farklı bir prosedür mü uyguluyorsunuz?
Akyol’un tek derdi Yunus’un ölümünün bu şekilde gündem olmasını engellemek. Yunus’un fotoğrafı dünya basınında yer aldı ya.
İşin acı tarafı şudur ki o fotoğraf hiç çekilmeseydi Yunus’un bu şekilde ölmesi haber dahi olmazdı. 
Bu tür kıyaslamalar ne kadar sinir bozucu olsa da şunu yine de söylemek lazım, bugün bir Batılı ülkede Yunus bu şekilde can verse medya o ülkenin kriz yönetiminin, sağlık yetkililerinin canına okurdu. Akyol efendi ise devletini korumakla meşgul.
Böyle bir ülke gerçeğiyle karşı karşıyayız işte. Yunus ölü, herkes bekçi.
***
Ne yazık ki belki de modern dünya tarihinde ilk kez bir doğal felaket aralarında çelişkiler olan toplumları yakınlaştırmak yerine uzaklaştırıyor. Bu üzücü olmaktan öte utanç verici bir durum. 
Hadi Yunus’un ölümünü bir şekilde açıkladınız bu durumu nasıl açıklayacaksınız gerçekten merak ediyorum.



(29 Ekim 2011 - Yeni Özgür Politika)

1 Kommentar:

  1. Bu yazının altına Y.Erdoğan'ın bu şiiri gider bence:
    "YURDUM SEVMEK MACERADIR"
    Maceradır
    Ülkeme aşk mektubudur
    Her yaban neylersin ki yavan
    Edirne ötesi sabah kahvaltıda
    Biz de onun çay altıdır esası
    Ezine beyazı ve Gemlik siyahı
    Olmadan olmaz
    Bir de otlu peynir çıkarırsanız
    Sizden tatlısı bulunmaz
    Yurdum sevmek maceradır
    Öyle güzeldir ki çünkü
    Onu sevmek marifet bile sayılmaz
    Ankara keskinin Bozkırında
    Isırırken tenini
    gecenin süt dişleri
    Ya da deki "Eyvah", de ki "Havar"
    Erciş'te, bir göçükte çocuk
    İstihkakından karılmış
    Bir beton muammasının altında
    Herkesten "Orda kimse var mı?"
    kadar uzakta
    Misafir nefeslerle umut sayıklarken
    Yurdum sevmek maceradır...
    Ya da büyük kalpli isimsiz bir kurtarıcı
    Bir serdengeçtinin kuvvetli eli,
    sıkısından kavrayınca seni
    Bir bebek gibi gülümseyince
    kurtaranın yer yüzü
    Yurdum sevmek maceradır...
    Yaralarına deyince çok uzaktan
    tanımadığın bir dostun merhemi
    Göz pınarlarına taşınca memleket ve
    merhamet kelimeleri
    Yurdum sevmek maceradır..
    Maceradır çünkü sevmek esasen
    dilsiz Gönderenin adresi yok bu aşk
    mektubu Bu darb-ı mesel
    Bu cürmü masal
    Sensiz olmaz, sensiz olmasın
    Sensiz olacaksa, olmasın...

    AntwortenLöschen