Donnerstag, 18. August 2011

Tottenham Tottenham



Ne yalan söyleyeyim benim kalbim Tottenham’daki “çapulculardan” yana atıyor. (Bizim tanışlar ellerinde sopalar ve döner bıçaklarıyla karşılarına dikilseler de.)
Dünyayı “biz niye iş bulamıyoruz” diyen eğitimli gençler değiştirmeyecek Öğrenciliklerinin yanı sıra hobi olarak anarşistlik, komünistlik yapanlar da. Hele hele yılda bir kez dünyanın bir yerlerinde toplanıp konferanslarda birbirlerine kendi ülkelerinde neler olduğunu anlatıp sonra birbirini alkışlayan takımın hiç şansı yok.
Değişim dinamiğinin en güçlü olduğu yer en alttadır. Bu aralar İngiliz polisinin servis ettiği ve The Sun tarafından çarşaf çarşaf yayınlanan fotoğraflardaki adamlar var ya. Dünyayı değiştirmek onların elinde işte.
Her böyle gelişme sonrası “ahanda devrim geliyor”, “mülksüzler gelecek bilmem neler edecek” diyen ekibin kendi kendini tatmin etmesi kabilinden bir yorum değil bu. Dünyada bir alt-üst oluş, büyük bir değişim yaşanacaksa bunu sistemin kendisine koyduğu kuralları temelinden, mülkiyet hukukundan reddedenlerin yapacağı inancı. Hiçbir insan yokluğu, yoksulluğu, itilip kakılmayı, hor görülmeyi hak etmez. Dünyadaki en temel sorun insanların içinde oldukları yoksulluğu, yokluğu kabul etmeleridir. Yoksulların ağırlıklı bir kesimi tüm gücü, zenginlikleri ellerinde bulunduranlara karşı en temel silahlarından yoksundur: örgütlülük ve cesaret.
Bu kesimin yine ağırlıklı bir kesimi küresel ekonomik düzen dedikleri tantananın yoksulların, en alttakilerin sırtından zenginleşmenin bir formülü olduğunu idrak etmekten de uzaktır.
Dünya nüfusunun yüzde 20’sinin zenginliklerin yüzde 84’ünü elinde bulundurduğu bu sistemin hem kendi içinde hem de üçüncü dünyada büyük bir direnişle karşılaşacağı ortada. Bunun ne zaman ve nasıl olacağı meselesi var.
Tottenham küçük bir patlamadır ama önemli bir göstergedir. Birkaç bin kişinin dahi sistemin temel dinamiklerini nasıl sarsabildiğinin göstergesi.
İngiltere’de milyonlarca insanın Tottenham’daki isyancılarla benzer koşullarda yaşadığını düşünürseniz durumun ciddiyeti biraz daha anlaşılır.
Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Almanya’da da Hartz IV yardımı alanların sayısı 6,7 milyon olduğunu söylemek lazım bu noktada. Bir o kadar insan da fakirlik sınırında yaşıyor. Güçlü bir değişim hareketi Ortadoğu’daki gibi gelişmiş ülkelerdeki iktidarları, sistemi sarsabilecek bir potansiyele sahip.
Tottenham’daki hareketi bu kadar ürkütücü bulmalarının nedeni bu. Tüm medyanın ağız birliği etmişçesine isyancıları “çapulcu, adi yağmacı” olarak nitelendirmesinin nedeni de.
Dev sermaye kuruluşlarının elinde bulundurduğu medyadan farklı bir yorum ya da yaklaşım beklemek pek de gerçekçi olmazdı herhalde.
Her sistem kendi kurallarıyla oyunu oynamayı kabul etmeyeni çapulcu ilan eder. Türk devletinin Kürt isyancılarını çapulcu olarak nitelendirdiği günleri hepimiz hatırlıyoruz.
Türkiye’deki Kürt hareketi de temel olarak toplumun en alt kesimine, ezilen, hor görülen Kürt köylüsüne, sömürülen Kürt emekçilerine dayandığı için dayandığı için ayakta kalmayı başardı. Bu özelliğini yitirip orta sınıfı taban edinmeye kalksa üç günde yenilgiye uğrardı.
Devrimler tarihi en alttaki toplumsal kesimlerin dinamiklerinin şekillendirdiği bir tarihtir. Fransız Devriminde Bastille’e Fransız entelektüellerinin yürüdüğünü zannetmiyorsunuz herhalde. Petrograd’da Çar ordusunu alt edenler Komünist Parti bürokratları falan değildi.
Yakın zamana gelirsek Tunus’ta tüccarlar, gazeteciler, akademisyenler, doktorlar, avukatlar falan ayaklanmadı.
Hep en alttakilerdi.
Çünkü bir şeyleri değiştirmeyi hep ve en çok en alttakiler ister. Çoğu zaman yarattıkları değişimin sonuçlarından bihaber olsalar ve onların zaferlerinin üzerine başkaları oturup öngörülenden çok farklı bir sistem kursa da “kahreden ve yaratan onlardır”.
Bilmem anlatabildim mi?



(13 Ağustos 2011 tarihinde Yeni Özgür Politika Gazetesinde yayınlanmıştır)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen