Mittwoch, 13. April 2011

Milyonda bir!


Danyel Varujan Sivaslı Ermeni bir şairdi. 26 Ağustos 1915 günü yazar Roupen Sevag ve üç Ermeni tutukluyla birlikte “sürgüne” götürülüyorlardı. Yolda çırılçıplak soyulup, ağaçlara bağlandılar ve yavaş yavaş vücutlarından parçalar koparılarak öldürüldüler. Herhalde duymamışsınızdır?

Ya Elazığ’ın sokaklarında eli ayağı zincirli dolaştırıldıktan sonra kurşuna dizilen yazar Erukhan’ı? Ve Der Zor çölünde açlıktan ölen eşi ve üç çocuğunu?
Beşinci Meclis-i Mebusan üyesi yazar Simbar Beyurat peki? O da 24 Nisan günü İstanbul’da tutuklanan Ermeni aydınlardan. İşkence edile edile Ankara’ya kadar yürüdü. Orada da öldürüldü.

Bu liste daha uzar gider... 1915 Temmuz’unda öldürülen Vostan gazetesinin editorü Gümüşhaneli Dikran Çöküryan ve Sabah gazetesi editörü Diran Kelekyan. Bir de Kaçatur Malumyan vardır. Jön Türklere yakın bir Ermeni gazeteci. Tutuklandığında zabitlere bas bas bağırır: “Bu mümkün değil! Talat Paşa’nın bundan haberi yoktur.“

O’na ne mi oldu? Çankırı’ya sürgün edildi ve işkenceyle öldürüldü.

Kütahyalı Ermeni müzisyen Komitas Vartaped de “sürgüne” gönderilenler arasındaydı. Halide Edip Adıvar’la Mehmet Emin Yurdakul İttihat Terakkicilere yalvarıp yakararak onun İstanbul’a geri getirilmesini sağladı. Ama artık yolda “neler gördüyse” Vartaped çoktan delirmişti. Paris’te bir akıl hastanesinde öldü.

Ve Kürt dağlarında boğazlananlar, Der-Zor’da bir deri bir kemik can verenler, meydanlarda darağaçlarında sallandırılanlar, sövülerek dövüle dövüle öldürülenler... Gelmek istediğim nokta şu ki, İstanbul’da güpegündüz kurşunlanarak öldürülmesinin 4. yıldönümünde andığımız Hrant Dink denizde kumdur... O milyonda birdir.

Kurt Tucholsky “Fransız Şakası” adlı kitabının bir bölümünde, “Bir kişinin ölümü bir felaket, milyonlarınki ise istatistiktir” diye yazar. Herhalde bu duruma uyuyor. Sorun şimdi gerçekten 17 yaşında alık bir oğlanın eline tabancayı kimin verdiği sorunu mudur? Hrant Dink’i gerçekten kimin öldürdüğünü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi mi çözecek?

Öyle düşünen varsa havasını alır.
Başka bir ülkede böylesi bir cinayet işlense ardından sanığa asker, polis kahraman muameleri yapsa ülkedeki siyasal yapı sallanır, toplumsal anlamda büyük değişimler olur. Bizim memlekette ise “tırt.”

Çünkü Ermenilere, gayrı müslimlere, devrimcilere, ötekilere, Kürtlere karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda ortak bir yaşam, tarih bilincinin Anadolu coğrafyasında insanların beyninden boşaltılmasın- dan mütevellit bir aymazlık söz konusudur.

Bu konuda ben hep Kanlı 1 Mayıs’ı örnek veririm. 34 kişinin öldüğü 1 Mayıs’ı.
Türküsü bile var: “500 bin emekçi vardı / Taksim meydanına indi” diye. Bu kadar çok görgü tanığının olduğu bir olayda nasıl kitleye ateş açanlardan bir kişi bile yakalanamaz?

Neyse konumuza geri dönecek olursak Hrant’ın birçok yazısında dikkat çektiği ortak yaşam ve tarih bilincinin unutturulması ne yazık ki Ermeniler konusunda başarılı oldu. Bu coğrafyada yaşayan bir avuç Ermeni’nin yaşadıklarına bakın anlarsınız.
Hrant’ın öldürülmesi bunun son dönemdeki en önemli göstergesi.
Şimdi soruyoruz işte “Hrant’ı kim öldürdü?” diye.

Hrant’ı kim öldürdü?
4 senedir Hrant yok?
4 senedir adalet yok?
4 senedir yüzleri yok?
4 sene önce ne olmuştu?
Vs vs vs.

Efendim mesele 4 senelik bir mesele değil. Bu memlekette 100 senedir bu devran dönüyor. (bkz: yazının başı) Öldürüle öldürüle, sürgün edile edile bitirilemeyenlerin çektikleridir gerisi.

(22 Ocak 2011 tarihinde Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınlanmıştır)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen