Samstag, 8. Oktober 2011

Bizim memleketin imparator ve korsanları



Rivayete göre zamanında Ege'nin en namlı korsanı yakalanıp Büyük İskender'in huzuruna çıkarılmış. "Nedir" demiş Büyük İskender, "Neden denizlerimizi istila ediyorsun?" Bizim adam yapıştırmış cevabı "Sen neden dünyayı istila ediyorsan o yüzden. Ama bir farkla; sen bu işi büyük bir donanmayla yaptığın için sana imparator, ben aynı işi tek bir gemiyle yaptığım için bana da korsan diyorlar."
Rivayet bu ya, Büyük İskender "doğru söylüyorsun" deyip korsanı serbest bırakmış. (Noam Chomsky bu hikayeden hareketle ABD'nin "terörizme karşı savaş" konseptini ve medyanın konuyu ele alış tarzını eleştirdiği kitabına "İmparatorlar ve Korsanlar" adını vermişti.)
Uzun zamandır şiddetin bir bütün reddinin mümkün olup olmadığını düşünüyorum. Yani öldürme eylemini mazur gösteren tüm nedenlerin reddedilip reddedilemeyeceğini. Nereden geldiğine bakmadan...
Şiddeti reddetmek üzerinde durmaktan ziyade şiddeti kabul etmenin, şiddeti haklı görmenin irdelenmesi herhalde daha doğru olacaktır.
Ki şiddeti haklı görmenin sorumluluğu büyüktür. Hele hele yaşanan kayıpların açtığı yaraların neye benzediğini bilenler açısından bu sorumluluk çok daha fazladır.
Bugün şiddet konusunda tartışma yürütenlerin büyük bir kısmının savaşın neye benzediği, bir insanın nasıl can verdiği konusunda çok bir fikri yoktur. Olsa da emin olun ki gerçekle arasında büyük uçurumlar vardır.
Ha fikirleri olmasına da çok imkan yoktur zaten. Savaşın neye benzediği, savaşta neler yaşandığının bilinmesi istenmez, anlatılmaz, gösterilmez. (Buna en iyi örneklerden biri Rus ressam Vasily Vereşçagin'in portrelerinin başına gelenlerdir. Vereşçagin savaş sahnelerini o kadar gerçekçi resmetmiştir ki birçok eseri ya hiç sergilenmemiş ya da ortadan kaldırılmıştır.)
Portreyi tamamlamak için daha da ileri giderek söyleyelim, savaşanların büyük çoğunluğu da savaşa neden olan siyasal politik nedenlerden, uluslararası çıkarlar ve dengelerden bihaberdir. Savaşa gönüllülerin sayısı tahmin ettiğinizden çok çok azdır.
***
Şimdi gelelim o kritik soruya: Korsanla imparator gerçekten bir midir?
Ya da PKK korsan, Türkiye devleti de imparator mudur? Şiddet paydasına geldiğimiz zaman ikisi eş midir?
PKK'nin şiddetiyle, zoruyla Türk devletinin şiddetini aynı kefeye koymak, (bırakın aynı kefeye koymayı kıyaslamak dahi) akla vicdana sığacak şey değildir. PKK konsept olarak bir saldırı hareketi olma özelliğini 1990'ların başında kaybetmiştir. Modern PKK, Kürtlerin özerklik kazanmasının sağlanmasıyla ifade edilen siyasallaşma kanallarını açmak için kendini örgütlemiş bir direnç odağıdır.
Türkiye de PKK'ye bu kanalları kapatmanın savaşımını veriyor.
PKK mücadelesinin şiddet-zor tarafını tahminen 5 bin gerillayla yürütürken; Türkiye, PKK'ye karşı faal asker, polis ve korucuları da katarsak nerdeyse 200 bin kişilik bir güçle ve elindeki tüm teknolojik imkanları seferber ederek kendi mücadelesini yürütüyor.
Denge bu iken kusura bakmayın PKK ile Türk devletinin şiddeti aynıdır diyemiyorum. İmparator yanlılarına dönüp "bakın imparatorunuz korsanlarla aynı şeyi yapıyor" diyecek kadar "beyaz" değilim çok şükür.
Aslını söylemek gerekirse güçlü (!) olanın karşısına dikilip boyun eğmeyeni savunuyorum.
***
Kürtleri tarih sahnesinden silmek adına 90 yıldır her türlü asimilasyon, baskı ve şiddet politikalarını sürdürenlerin yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını göstermek isteyenlerin başka ne tür bir araca başvurabileceklerini kimse söyleyebilir mi?
Şiddeti kutsayıp, insan ölümlerini yadsıdığımızı söyleyenler oluyor, olacak da. Bu tartışmada "insanlar ölmesin" diyenler hep haklı gözüküyor. Ama savaş karşıtlığı emin olun ki "insanlar ölmesin" demekten başka bir şeydir. Savaş karşıtlığı savaşın nedenlerinin hakkaniyetli bir çözümle ortadan kaldırılmasını savunmaktır. Savaşı bundan başka hiçbir şey durduramaz. Savaşan güçlere çözüm iradesinin oluşması dışında hiçbir güç de geri adım attıramaz. 



(8 Ekim 2011 - Yeni Özgür Politika)

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen